Star Trek, ya da Türkçe ismiyle Uzay Yolu, bana her zaman zevk veren bir kaç diziden biri oldu. Çünkü o bilim kurgudan ziyade bir felsefeyi anlatıyordu.
Star Trek her zaman bir bilim kurgu dizisi olmanın bir adım ötesinde bir yapıt oldu. Çünkü Star Trek muhteşem bir bilim kurgu dizisi olmasından öte çok önemli bir modern felsefe eseridir. Star Trek’in yaratıcısı Gene Roddenberry’nin dehasına olan hayranlığım bunu anladığım gün başladı. Gene Roddenberry, Star Trek’i yaratmakla bir çok filozofun, sivil toplum kuruluşunun ve siyasetçinin başaramadığı şeyi başardı. O güne kadar süregelmiş olan toplum kurallarını yerden yere vurdu, daha iyisinin yapılabileceğini ispatladı ve mesajını bir televizyon dizisiyle vererek tüm dünyaya ulaştırdı.
Toplumun Ötekileri
Star Trek ilk olarak 1966 yılında yayınlandı. 1966, tarihte etnik grupların ve kadınların hala ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü ve dünyayı beyaz erkeklerin yönettiği bir zamandı. İş hayatında kadınların sektreter, öğretmen gibi görevlerde çalıştığı bir dönemde Star Trek’te zenci bir kadın olan Uhura vardı. Uhura bir dil ve filoloji uzmanı ve daha önemlisi kriptograftı. Takımın çok kilit bir parçasıydı. Daha sonra Next Generation’da rol alan Whoopi Golberg, Uhura karakteri için “Televizyonda hizmetçi olmayan bir zenci kadın gördüm ve inanamadım. O uzun süre benim rol modelimdi.” diyerek Uhura karakterinin aslında ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bu bir tesadüf değildi, Gene Roddenberry’nin Uhura’ya verdiği isim Svahili dilinde özgürlük anlamına geliyor. Dizi başladıktan iki yıl sonra Martin Luther King suikaste uğradı, yani Uhura’nın dizide oynadığı rol, çok önemli bir politik duruştu.
Star Trek’te geleneksel olarak kaptan ve iki numara erkek oldu. Ama bu erkekler hiçbir zaman kendilerini kadınlardan ve diğer etnik gruplardan üstün görmedi. Her zaman onlara akıl danıştı ve kendi başlarına hareket etmedi. Özellikle Original Series’te kaptan olan Kirk 60’ların bütün “adam gibi adam” karizmasını taşıyan bir karakterdi ve bu duruş onu çoğu zaman türlü belaya soktu. Kirk’ü çoğu zaman dizide mantığın sesi rolünü üstlenen Spock dengeledi.
Akıl, Bilim ve Vicdan
Akıl, bilim ve vicdan Star Trek’in bel kemiğini oluşturan üç konu oldu. Bu konular, özellikle de vicdan, serinin değişik noktalarında, değişik karakter ve olaylar üzerinden işlendi. Star Trek’in her bölümü bir düşünce deneyidir. Özellikle holodeck adı verilen sanal gerçeklik odaları bu deneylerin bir laboratuvarı durumundaydı. Bu odada karakterler zaman zaman eski dönemlere gitti, zaman zaman tarihi karakterlerle sohbet etti. Benim için unutulmaz olan bir Mark Twain bölümünde, deha kabul edilen bir karakterin bile çağının çok ilerisindeki fikirler karşısında düştüğü çaresizliğin işlenişinden son derece etkilenmiştim.
Bir başka etkileyici düşünce deneyi ise Data’nın sanal gerçeklik marifeti ile Sherlock Holmes olduğu “Elementary, Dear Data” bölümüdür. Data, mükemmele çok yakın bir andoriddir ve serinin tamamını tamamen insanlaşmak için geçirir. Bu yolda insanlardaki duygu ve vicdan kavramını sorgular ve kendi vicdanını da geliştirmeye çalışır. Data’nın kankisi Geordi, holodeckten Data’nın zekasına eş olacak bir gizem yaratmasını ister. Bu düşman o kadar güçlüdür ki geminin kendisini tehlikeye sokar. Data, bu sorunu çözmek için zekasından başka bir yola başvurmak zorundadır. Üç Robot Yasası kitabıyla günümüzdeki yapay zeka etiklerine yön veren Isaac Asimov sıkı bir Star Trek hayranıydı ve Gene Roddenberry ile mektuplar aracılığıyla görüşüyordu.
Son Çare Tükenene Kadar Barış ve Diplomasi
Star Trek’in ana mekanı olan Enterprise, ya da Türkçe ismiyle Yıldız Gemisi Atılgan, savaş kabiliyeti son derece yüksek olan bir gemidir. Ancak Enterprise savaşa çok nadir girer. Önce uzlaşmaya ve beceremediği yerde kaçmaya çalışır. Sadece son çare olarak savaşır. Geminin ekibi askerden çok kaşif ve diplomatlardır. Silahları öldürmeye değil sersemletmeye ayarlıdır. Gittikleri gezegenlerde zaman zaman sosyal sınıflar arasındaki uzlaşmazlıkları çözer, zaman zaman da vahşi kültürleri değiştirmeye çalışırlar. Karakterler de federasyonun çeşitli yerlerinden geldikleri için kendi kültürlerinin daha acımasız olan taraflarını da törpülemeye çalışırlar. Star Trek, sırf kültürü devam ettirmek için, yanlış olan gelenek ve göreneklerin hala uygulanmasının ne kadar yanlış olduğunu her fırsatta gösterir.
Bunun en güzel örneklerinden biri ise Worf karakteridir. Klingon orjinal seride düşman bir klan iken, Next Generation’da artık federasyona dahil olmuştur. Bu şekilde yolu Enterprise’a düşen Worf, gerek kendi aile kökenlerinden gerekse Klingon geleneklerinden uzaklaşmada zorluk çekip bir çok kültürel ikilemin içine düşer. Yine de Enterprise Klingonlularla belaya girdiğinde kend ikilemlerini aşar ve o da diplomasi ve barış için çalışır.
Star Trek dünyasında her bölüm birbirinden farklı ırk, cinsiyet ve değerlere sahip onlarca uygarlık gördük. Enterprise vicdana aykırı düşen yerlerde bu uygarlıklarla uygarca çatıştı. Kendinden sadece şekil olan farklı olanları ise benimsedi, onlarla zenginleşti, ve onlara saygı duydu. Star Trek akıl ve bilim ile çalışan sistemlerde farklılıkların güç olabileceğini çıktığı zamandan beri defalarca ispatladı. Star Trek basit bir bilim kurgu dizisi değil bir fenomen olduysa bu yüzden oldu.
Gene Roddenberry
Star Trek’in yeni işlerini severek takip ediyorum ama benim için Star Trek, gerçek Star Trek Gene Roddenberry ile başlar ve biter. Ondan sonra gelenler, işin felsefesini yansıtan kişi öldüğü için misyonu devam ettirse bile kendini bu anlamda yenileyemedi. Bu yüzden yazıyı iki seriyle sınırladım.
Star Trek bir bilim kurgu dizisidir, ve çok da güzel bir bilim kurgu dizisidir. Ama sadece bir dizi olmaktan çok ötedir. Aklını kullanmayı, vicdanını dinlemeyi, farklılıkları unutmayı öğütleyen bu muhteşem yapıt jenerasyonlar yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor.
Benim için çok özel bu yazıyı bitirirken Star Trek’i yaratıcısının ağzından dinlemenizi isterim. Star Trek’i bu yazıma sığmayacak kadar detayla sabaha kadar övebilirim. Ama yaratıcısının anlattığı gibi anlatamam.
“Star Trek, insanlığın bir gün diğer insanların farklılıkları ve fikirleri tolere etmek bir yana onlardan özel bir zevk alacak olgunluğa ve bilgeliğe ulaşacağını anlatma denemesidir. Eğer bunu kendi dünyamızda başaramazsak, o zaman uzaya gidip orda olduğu neredeyse kesin olan çeşitlilik ile tanışmayı da hak etmiyoruz.”
“Bir uygarlığın gücü savaşabilmesiyle değil, savaşları engelleyebilmesiyle ölçülür.”
Gene Roddenberry
İnsanların farklılıkları ve fikirleri tolere etmesi bile
çok zorken, onlardan bir de zevk alabilmesi düşüncesi bize uyar mı acaba? Amerikalı bir diplomat, işte bugün, Türkiye toplumunun kesin olarak ikiye bölünmüş olduğunu söyledi. Doğrudur bu. Basit bir tanımlamayla bu bölünmeye “laik olanlar” ve “laik olmayanlar” diyebiliriz. Yani Roddenberry’nin uygar düşüncesini benimsemekten hayli uzağız.