Siyasetçilerin hem sosyal medyayı işlerine gelen her şey için kullanıp, hem de başlarına gelen her şey için suçlamaları 21. yy’ın en büyük ikiyüzlülüğü.
İnternetin çok güzel olduğu bir zamanı hatırlıyorum. Gerçek insanların, gerçek fikirlerini, toplumdan linç yemeden, anonim olarak yazıp çizdiği efsane bir zamanı vardı internetin. Ben 9-10 yaşlarındaydım. Evde, sokakta, okulda, aile meclisinde çıkması mümkün olmayan sesim internette çıkardı. Çünkü internet özgürdü. Sesini duyurmak için kimsenin bilmem nesi olmak gerekmezdi internette. İnternet bağlantın varsa, sesin vardı.
İnsanlar hep bu sesleri takip etti işte. Çünkü bıkmışlardı. Siyasetçilerin yalanlarından, kanaat önderlerinin azarlarından, medyanın güvenirsizliğinden bıkmışlardı. İnsanlar farkında olsalar da olmasalar da, yenilik isterler. Her zaman yeninin peşinden giderler. İnternette yeni vardı. Yeni yaklaşımlar, yeni fikirler, yeni ürünler. Yeni olan her şey internetteydi.
Geleneksel medya da, siyasetçiler de interneti başta önemsemedi. Neden önemsesinler ki? Onlar büyüktü. Televizyonda, gazetelerde, radyolarda onlar vardı. İnsanların neyi bilip neyi bilmemesi gerektiğine onlar karar verirdi. Onlar hangi bilgiyi, hangi metodu benimserse insanlar da onu bilir, öyle yapardı. Böyle gelmişti, böyle giderdi. Bilgisayarlarının başında oturan çoluk çocuğu mu önemseyeceklerdi? Süleyman Demirel, hak hukuk için yürüyen gençlere bakıp, “Yollar yürümekle aşınmaz” demişti, klavyeler de üzerlerine basmakla aşınmazlardı. Bu zihniyet neyi anlamadı, biliyor musunuz? Hayatta herkesin bir hikayesi vardır. Ve herkesin hikayesi anlatılmayı hak eder.
Ama işler umdukları gibi gitmedi, değil mi? Haber spikerlerinin, köşe yazarlarının ve siyasilerin bütün kibirleriyle tepeden bakmaktan usanmadıkları insanlar, birbirlerini saniyeler içinde bulmaya, forumlar oluşturmaya, mesajlaşmaya, kısacası yeni bir yol aramaya başladılar. Toplum tarafından marjinal ilan edilip susturulan insanlar, artık yalnız değildi. Kendileri gibi olan insanların varlığını görmüş ve toplum içindeki yerlerine yeni bir heyecanla bakmaya başlamışlardı. Herkes gibi olmamak artık dünyanın sonu değildi. Tam tersine, yeni bir dünyanın başlangıcıydı. İnternet işte bu yüzden anormal bir hızla popülerleşti.
Siyasiler de en sonunda sosyal medyanın ve internetin gücüne mecbur kaldılar. Ama onlar yeni bir çağa, eski bir çağın alışkanlıklarını getirmeye çalıştılar. Onlara göre sosyal medya, sadece bir medya. Geleneksel medyada işlerini nasıl görüyorlarsa, sosyal medyada da işlerini bu şekilde görebileceklerini zannettiler.Sokaktaki seçmenle sosyal medyadaki profilin sahibine aynı şekilde davranabileceklerini düşündüler. İnternetin, dünyanın en büyük forumu olduğunu anlayamadılar.
Her ülkeden ve her siyasi görüşten bir çok siyasinin milyonlarca takipçisi var. Bu takipçilere canları her istediğinde ulaşabilmek tabii ki işlerine geliyor ve çok hoşlarına gidiyor. Ama ulaştıkları kitlenin karşılık vermesinden hoşlanmıyorlar. İnterneti miting meydanı zannediyorlar. Onlar söyleyecek, insanlar da alkışlayacak. Nasıl ki bir miting meydanını protesto eden kişiye yaptırım uygulayabiliyorlarsa, internetteki profillere de böyle yaptırım uygulamak istiyorlar. Ama internet gerçek hayat değil. İnternette yüz, şekil, yer, konum, para ya da eğitim konuşmaz. İnternette fikirler konuşur. Bir klavyenin arkasına geçen kişi gerçek bir insan değil, bir fikirdir. Ve bir fikir, herhangi bir insandan daha güçlü ve daha değerlidir.
İşte siyasilerin sorunu bu. Yönetmek istedikleri kitleyle muhatap olmak işlerine gelmiyor. Onlara gücünü veren demokrasiyi, demokrasiye gücünü veren insanların elinden almaya çalışıyorlar. İnterneti terbiyesiz buluyorlar, çünkü insanların sosyal medyada konuştukları şeyleri, daha önce de evlerde, kahvehanelerde, altın günlerinde ve toplantılarda konuşmadığını sanıyorlar. Bir profile yaptırım uygulayabileceklerini sanıyorlar. O profilin binlerce hatta milyonlarca profilin bir yansıması olduğunu kabullenemiyorlar. Sosyal medyanın, gerçek hayatın dijital bir versiyonu olduğunu düşünüyorlar.
Sosyal medyanın gücüyle seçmenlerine ulaşıyorlar, fikirlerini beyan ediyorlar. Ama onlara gücünü veren kanaldan yönettikleri insanları aşağılıyor ve fikir özgürlüklerine saldırıyorlar. Çünkü bunu geleneksel medyada yapabiliyorlardı, dijital medyada aynı şeyin neden mümkün olmadığını anlamıyorlar. İnsanların onlara verilmiş olan sesten, sırf zat-ı alileri istedi diye vazgeçmesini bekliyorlar. Çünkü bunu yapmaya alışmışlar. Yapamadıkları zaman da suçlusu internet ve sosyal medya oluyor. Dibine kadar sömürdükleri şeyi eleştiriyorlar. Çünkü buna da alışmışlar. Facebook’un kurucusunu yargılıyorlar ve Twitter’ın neden hesaplarını kapattığını anlamıyorlar. Herkesin onlara muhtaç olması gerekliliğine o kadar inanmışlar ki, internetin kimseye ihtiyacı olmadığını, çünkü internetin kimsenin olmadığını anlamıyorlar. Ama neyse ki, teknoloji patronları siyasilerin aksine, internetin ne olduğunu gayet iyi anlamış kişiler. Boyun eğmiyorlar. Bir çok ülkenin kanuni yaptırımlarıyla boğuşuyor ve adapte olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu patronlar, günahları ve sevaplarıyla internetin var ettiği kişiler, ve interneti karşılarına almanın bir devleti karşılarına almaktan çok daha zor olduğunu iyi biliyorlar. Siyasilerin aksine onları var eden güce ihanet etmiyorlar.
Ne zaman birisi sosyal medyanın ne kadar zehirli bir şey olduğunu, yine sosyal medya üzerinden bağırıp çağırsa aklıma Aaron Swartz gelir. Aaron Swartz, daha 14 yaşında RSS‘i geliştiren ekipteydi. Reddit’in kurucularından biriydi ve 26 yaşına kadar internete şeklini veren bir çok önemli işe imza attı. Bilginin özgürlüğüne inanıyordu, internetin özgürlüğüne inanıyordu. Herkesin internet üzerinden yayınlanan makalelere erişimi olması gerektiğini savundu ve aktivizm yaptı. Sonuçta federal mahkemede yargılandı ve üzerinde kurulan baskılara dayanamayıp 26 yaşında intihar etti. O kadar zeki ve yetenekliydi ki, kolaylıkla internet milyarderleri listesine girebilirdi. Özgürlüğü seçti ve özgürlüğünden oldu. Tıpkı internet yokken de özgürlüğü seçen birçok kişi gibi.
Bir devlet sosyal medyaya erişimi engelleyebilir. İnsanlar VPN kullanır. Bir devlet VPN’leri engelleyebilir. İnsanlar DNS ayarlarını değiştirir. Bir devlet uydularından interneti kısıtlayabilir. Bir Elon Musk çıkıp kendi uydusunu insanlara açar. İnsanlar internetten vazgeçmezler, çünkü dünyanın binlerce yıllık tarihinde ilk defa kaderlerine razı olmak zorunda değiller. Sevinçlerini, hüzünlerini, sinirlerini, kaygılarını tüm dünyaya haykırabilirler. Ve aynı haykırışlar birleşip kocaman ve kulak ardı edilmesi mümkün olmayan seslere dönüşür. İnternet tek gerçek demokrasidir.
Çok güzel bir yazı olmuş elinize kolunuza ve yüreğinize sağlık. Fakat şahsi düşüncem İnternetin en büyük sorunlarından birisi de malesef bilgi kirliliği olmakta. İnsanlar bilgiye çok hızlı bir şekilde ulaşabiliyorlar fakat bilginin doğruluğu hakkında çoğu zaman en ufak araştırmaya dahi girmiyorlar. Eğer ki insanlar bu şekilde devam ederlerse politikacılar sosyal medyayı yine çok kolay ellerine alabilirler. Asıl amacımız bilgiyi doğrulamak olmalı. Buna yönelik de fikirlerimizi kendimiz oluşturmalıyız. Yoksa hala yerimizde saymaya devam ederiz. Daha fazla uzatmadan çok sevdiğim bir söz ile yorumumu noktalıyorum.
“People shouldn’t be afraid of their government. Governments should be afraid of their people.”
– V for Vendetta
Beynine, emeğine sağlık.. Sokak demokrasisinden internet demokrasisine oradan yine sokağa..
Siyasetçileri rezil etmenin güzelliğine bayılıyorum..