Valve şirketinin piyasaya sürerek Half-Life severlerin umut ışığı olmuş yeni oyunu Half-Life: Alyx sonunda çıktı. Evet ama sadece VR platformu için. Haliyle tabi herkes bu oyunu oynayamayacak. Biz de hikayeden geri kalmasını istemediğimiz okurlarımız için hikayeyi ele alalım istedik. Spoiler uyarısı ile tabi…
Half-Life: Alyx
Yer yine Şehir 17. Karakterimiz elbette oyunun isminden de anlaşılacağı gibi Alyx Vance. Zamanımız ise Citadel‘in patlamasının haliyle de Eli Vance‘in ölümünün beş yıl öncesi. Hoş bir balkon manzarasıyla gözlerimizi açıyoruz. ( Şehir 17’de manzara ne kadar güzel olabilirse artık) Bu arada grafiklerin ve oyun dinamiğinin de çok iyi tasarlanmış olduğunu belirtmekte fayda var.
Citadel‘e bir çok malzemenin karantina alanına striderlar ve çıkarma gemileri yardımıyla taşındığını görüyoruz. İçeri girelim derken babacığımız Eli‘dan gelen bir arama var. Açıp kendisine rapor veriyoruz her şey yolunda diye ve kendilerinin Russell ile citadel reaktörünü hacklemek üzere olduklarını öğreniyoruz. Onlar tam yeni bir şey öğrenmişken hat gidiyor ve aşağıyı kontrole gidiyoruz fakat ne görelim: Rutin kontrol dediğimiz şey aslında hiç de göründüğü gibi değilmiş. Bizi ve Eli Vance‘i alıp götürüyorlar.
Yolda biz Russell‘ın combine kameralarından bozma dronu yardımıyla kurtulmayı başarıyoruz fakat Eli Vance’i Nova Prospekt‘e götürmek üzere bir trene bindiriyorlar. Laboratuvara doğru giderken bir bina ile alakalı bir fotoğraftan bahsediliyor ve bunu gören herkesi öldürüyorlar. Bunu öğrendikten sonraki amacımız o trenin önüne başka bir tren ile geçip yolunu kesmek. Bu esnada yerçekimi silahı kadar olmasa da bir yerçekimi eldivenine sahip oluyoruz. Elbette Russell, biraz korktuğu, biraz da geride kalıp bize bilgisayardan yardım edebilmek için laboratuvarda kalıyor. Tam trene bindik rahatça ilerliyoruz derken trenimiz tam da zombilerin dolu olduğu bir noktada arızalanıp yolda kalıyor.
İlerlerken şu yukarıdakine benzer illüminati gözü benzeri işaretleri takip ettikçe Russell ile bağlantımız kopuyor. Sonra öğreniyoruz ki bu işaretleri bırakan headcrab çorbası yapan bir vortigaunt. Kafayı sıyırmış olacak biraz, zira yolumuza devam etmemiz gerektiğini söyledikçe bize bir şeyler göstermeye ikna etmeye çalışıyor. Aslında haklı bir sebebi var çünkü combine, kendisinin akrabalarını da kaçırmış Eli Vance gibi. Onu kurtaramayacağımızı, onun ölü veya öyle olacağını söylüyor. Half-Life 2: Episode 2‘nin sonunda olduğu gibi. (Hikayenin o kısmını okumak isterseniz önceki serimize buradan göz atabilirsiniz.)
Geleceği gören kahin havalarından sonra bize aslında akrabalarını kurtardığımızı söylüyor ve açtığı bir yoldan devam ediyoruz. Devam ederken yardım için bize kuzey yıldızına bakmamızı söylüyor. Ayrıldıktan sonra sinyal tekrar geliyor ve Russell ile tekrar bağlantıya geçiyoruz. Ama ortalık gerçekten kararmaya başlarken konuşacak birilerinin olması iyi oluyor. Sohbeti pek de iç açıcı olmuyor tabi. Çünkü korkmamız için çokça sebep sunmayı teklif ediyor. Daha açık konular seçtiğimizde ise bize combinedan önceki hayatta sandviçlerden bahsediyor.
Gelecek planlamalarından sonra gün yüzü görüyoruz sonunda ve treni durdurmak için terminali çalıştırmaya çalışıyoruz. Half-Life serisinde terslikler biter mi? Elbette bitmez! Terminalin bir şalteri malesef elimizde kalıyor. Panik içinde ne yapalım derken levyeyi görüyor ve treni yoldan çıkarmayı başarıyoruz. Eli’ı trenin içinde ararken advisorları görüyoruz fakat Russell ve Alyx ne olduklarını henüz bilmiyor. Derken sonunda Eli‘ı buluyoruz. Tam kurtarıyoruz derken aşağı düşüyor fakat vortigaunt arkadaşımız yardımımıza koşuyor ve düşerken kendisini çekip alıyor çukurdan. (Gerçekten aksiyon dolu bir sahne.)
Yanına gitmek için ısrar ederken başta Russell ile buldukları şeyin bir süper silah olduğunu söylüyor. Onu da karantina alanının içine doğru taşıdıklarını söylüyor. Bu sırada vortigaunt arkadaşımızın kuzey yıldızı tavsiyesini bir kez daha duyuyoruz. Bunu duyup devam ederken peşimizde olduklarını öğreniyoruz. İlerlerken Eli‘ın bize söylemeyi unuttuğu bir biçimde süper silahın olduğu kasanın uçan bir halde karantina alanının ortasında durduğunu görüyoruz.
Karantina alanının ortasına doğru ilerlerken vortigaunt arkadaşımızın sözünü ettiği kuzey yıldızının yukarıdaki gibi bir bina olduğunu görüyoruz. Binanın asansörüne güç vermek isterken asansör de elimizde kalıyor tabi ve asansör boşluğundan yukarı merdivenlerle çıkıyoruz. Yukarı çıkarken de bu süper silahın başka bir boyuttan olduğunu öğreniyoruz. Combine işi olduğu için pek garipsemiyoruz tabi. Çürüyen hayvan ve amonyum karışımı benzeri bir havayı fazla solumadan devam ediyoruz. Bina içinde kasaya güç sağlandığı için bir akım oluşuyor ve sinyalimiz sürekli kopuyor. Bu akımdan nasiplenen başkaları da var tabi: Headcrabler! Mutasyon geçiren arkadaşlar artık cesetlerin içine girip onları kontrol ediyor. Kendilerinden çıkan enerji toplarını asansörlere güç vermek için kullanıyoruz.
Çatıya çıktığımızda kasaya giden güç kaynağını devre dışı bırakırken güç sağlayanın aslında bir vortigaunt olduğunu görüyoruz. (Half-Life 2‘de de bunu Nova Prospekt‘te yaptıklarını görmüştük.) Kasaya ulaşmamız için diğer güç istasyonların da devre dışı kalması gerektiğini söyleyip bizi bir asansörle aşağı gönderiyor. Bu sırada Eli Vance de Russell‘ın yanına ulaşıyor. Bunun vortigauntlar sayesinde olduğunu söylüyor ve seneler sürecek dostluk burada başlıyor. İlerlerken ise diğer güç istasyonlarından birini vortigaunt arkadaşımızın devre dışı bıraktığını görüyoruz.
Yolda aklımıza gelen şey ise bu kadar güçlü bir silahı neden böylesi bir güç ile kilit altında tuttukları. Russell bunu büyük bir ihtimalle kendi gezegenlerine veya başka bir gezegene götüreceklerini düşünüyor. Burada kullanmazlar çünkü dünyadaki savaşı zaten kazanmışlar. İlerlerken bir vodka fabrikasında Russell‘ın yeni bir drone yaptığını görüyoruz. Fakat bu da fazla dayanmıyor ve ‘manhack‘ denen uçan jiletlerin kurbanı oluyor. Vodkanın ne olduğunu bilmeyen masum bir Alyx olarak devam ederken malesef içerde yeniden sinyali kaybediyoruz. Yolda uzun süreden sonra bir insana rastlıyor ve kendisini bir barnacle‘ın elinden kurtarıyoruz. Gerçi bu durumda dilinden kurtarmak oluyor bu. Neyse. Jeff isimli kör bir arkadaşı ile alakalı bizi sessiz olmamız için uyarıyor. En sonunda kendisini kilit altına alabildikten sonra yeniden kasanın yolunu tutuyoruz.
Antlionlarla dolu bir tüneli geçerken babacığımız, kurtardığı veri paketindeki bilgileri bizimle paylaşıyor. Kasanın içindeki şeyin aslında onların yaptığı bir süper silah olmadığını, aslında bir şeyler keşfedip onu gizlediklerini söylüyor. Daha sonrasında ise bunun bir kasa değil aksine bir hücre olduğunu, birilerini dışarıda tutmak için değil, içinde birilerini saklama amaçlı yapıldığını öğreniyoruz. İçeride tutulan şeyin ise combine ırkını sevmediğini varsayıp onu kurtarmak için ilerlemeye devam ediyoruz. Yolda tam vortigauntlar son güç istasyonunu yok etti diye sevinirken bir de yedek güç kaynağı çıkıyor karşımıza. Tutsak olan kişinin buna değmesini umarak son gücü kesmek için ilerliyoruz.
Binaya doğru ilerlerken bir insanın bir advisor ile iletişim kurduğunu görüyoruz. Kutudaki şeyin bir an önce buradan götürülmesini söylüyor. Çünkü bu kişi Black Mesa faciasından kurtulan bir kişi. Sonunda Gordon Freeman‘ı göreceğiz diyoruz. Çünkü ortalığı ayağa kaldırıp ortadan kaybolduğunu ve sonunda onu yakaladıklarını söylüyor. Akla bu sefer bir soru daha geliyor. Kurtulduysa bu zamana kadar neredeydi?
Tam ilerledik, kasaya köprü vasıtasıyla çıkıyoruz diyoruz ki yine her şeyi elimize gözümüze bulaştırıp kasayı büyük bir gümbürtüyle yere çakmayı başarıyoruz. Gordon‘ı öldürdüğümüzü düşünerek kasaya doğru ilerliyoruz. Derken terslikler yine peşimizi bırakmıyor ve bir strider ile karşı karşıya geliyoruz. Aslında bu karşı karşıya gelmek değil, bildiğin ateş altındayız. Yukarı çıkan asansörü de parçaladığı için yeniden enkazın içinden kaça kaça ilerliyoruz. En sonunda bulduğumuz büyük bir combine silahı ile kendisinden kurtulduktan sonra kasadan gelen ışın ile en sonunda kasaya ulaşıyoruz. Ama sinyal kesiliyor ve duyduğumuz son ses babamız Eli‘ın sesi: “Russell! Durdur onu! Alyx kasaya gitme!“
Kasanın içinde her şey bir korku filminden fırlamış gibi. Sanki boyutlar birbirine karışmış ve bütün odalar tepe taklak olmuş. Bir boyut karmaşası var. Half-Life 2 oyununda citadelde yerçekimi silahının başına geldiği gibi bu sefer yerçekimi eldivenlerimiz de güç topluyor etraftaki enerjiden. En sonunda bu kadar hengameye sebep olan insanın karşısındayız: Gordon Freeman! Yo hayır durun malesef bu sefer değil. Gördüğümüz kişi kanlı canlı G-Man!! (Evet gerçekten VR deneyimi sağolsun o şekilde görüyoruz.) Ve yine o estetik, havalı konuşmalardan birinin içindeyiz.
Kendisini tanımak için kim olduğunu soruyoruz fakat daha başka bir soru ile karşımıza çıkıyor:
“Perhaps what I am is not as important as what I can offer you in exchange for coming all this way.”
“Belki de buraya kadar geldikten sonra kim olduğum, sana teklif edebileceğim takas kadar önemli değildir.”
Kastettiği şey gelecekten bir kare. Evet, Half-Life 2: Episode 2‘nin sonunda hepimizi üzen o kare. Bize bu sahnenin olmaması için bir şans veriyor fakat karşılık olarak malesef yine ama bu sefer Alyx Vance olarak zaman boşluğuna hapsediliyoruz.
Yazılardan sonraki sahnede ise Gordon olarak Eli ile konuşuyoruz. Alyx gitti ve arkadan Alyx ile konuşurken G-Man‘in attığı levye ile gelen Dog‘u görüyoruz. Sonrasındaysa Valve‘in bize umut bağlatacağı o söz çıkıyor Eli‘ın ağzından: “Yapacak işlerimiz var!” Bu arada merdivenlerde G-Man‘i görüp bir şey yapmamamız ise ayrıca biraz gülünç olmuş bizce.
Bütün bu olaylardan sonra umudumuz aslında bir kat daha arttı. Ama son oyundan bu yana geçen süreye bakılırsa bir sonraki oyun için yine uzun bir süre bekleriz gibi geliyor. Umarız bu kadar beklediğimize değer ve G-Man ve Adrian Shephard ile geçen güzel bir Half-Life oyununa kavuşuruz.
Serinin önceki hikayeleri için sitemizde “Dünden Bugüne Half-Life Serisi” yazılarımıza bakabilirsiniz. Takıldığınız ve sormak istediğiniz her şey için yorumlarda bize katılabilirsiniz.