Dragon’s Dogma 2 inceleme dosyamda bu kez farklı bir yol seçiyor, öykülü bir şekilde karakterimin başından geçenleri onun ağzından anlatmak istiyorum. Gelin, size Dragon’s Dogma 2’nin kaotik dünyasında geçen öykümü anlatayım.
Dragon’s Dogma 2 Öykülü İnceleme
Ejderha kalbimi aldığından bu yana üç gün geçti. Üç gündür hem başımdan geçen olayları düşünüyor hem de bilinmeyen topraklara alışmaya çalışıyordum. Kamp alanımızdaki ateşin üzerinde pişen etin hazır olduğu zaman biraz olsun düşüncelerimden uzaklaşabildim ve dinlenmeye geçmeden önce yoldaşlarım ile beraber güzel bir ziyafet çektik.
Bu 3 günde hayatımı değiştiren bir çok olay gelişti. Ejderhanın kalbimi söküp aldı. Seçilmiş ve ulu bir kişi olduğumu öğrendim. Benim yanımda; bu yolculukta bana eşlik etmek isteyen göreve hazır yüzlerle tanıştım. Bunlarla da kalmadı, kendini benim gibi bir Yükselmiş olarak tanıtıp; lüks içinde yaşayan bir kral, dışarıdaki vahşi hayatta bulunan düşmanlar ve daha sayamadığım sayısız olay hep kafamda kol geziyor.
Bu yeni dünya hem çok tanıdık hem de çok yabancı geliyor bana. Gelin size yaşadıklarımdan bahsedeyim. Bakalım sizin kararınız ne yönde olacak.
Üç gün önce bir maden ocağında çalışırken hayatımın tamamen değişeceğini bilmiyordum. Aniden kocaman bir ejderha olduğumuz bölgeye saldırdı. Herkes panik içindeydi. Hayatımda ilk defa ejdarha görüyordum ve gerçekten de çok büyük ve ürkütücü bir ejderhaydı. Yerde bulduğum silahı ve kalkanı alarak ejderhaya saldırmaya başladım. O anda aklımdan neler geçiyordu hiç bilmiyorum çünkü bu resmen çılgınlıktı. Hatta bir intihar hamlesi bile diyebiliriz.
Gözümü açtığımda kasabadan biri bana yardım etmiş ve baygın olduğum sürece benim ile ilgilenmişti. Başıma gelen olaylar çok şaşırtıcıydı. Saldırdığım ejderha kalbimi yerinden çıkarıp almıştı ve artık bana Yükselmiş diye sesleniyorlardı. Neden hala hayattaydım, en ufak bir fikrim bile yoktu. Bu yeni dünyada, yeniden doğmuş halimle büyük ve korkunç bir yolculuğun beni beklediğini hissediyordum.
Dragon’s Dogma 2: Yeni Hayatım Başlıyor
Yeni hayatımda ilk olarak Vocation olarak bahsedilen loncalardan birine üye olmalıydım. Bu macerada bir savaşçı olmanın bana uygun olduğunu düşündüm. Savaşçı loncasına üye olup kılıcı ve kalkanımı kuşandım. Gücümün yetmeyeceğini hissediyor, kaderime bana sormadan yazılan bu yolculuğa çıkmak için kendimi ikna etmeye çalışıyordum.
Bu arada konuştuğum kişiler ilerleyen zamanlarda farklı loncalara da üye olabileceğimi ve o loncanın tarzına göre savaşabileceğimi de söyledi. Bu bilgi içimi rahatlattı. Çünkü savaşçı olarak zorlanırsam, büyücü olup düşmanlarıma çok yanaşmadan savaşabilecektim. Vocation seçtikten sonra bu yolculuk boyunca bana hep eşlik edecek bir arkadaşa ihtiyacım vardı.
Kasaba halkı benim ile ilgilendikten sonra Lord Brant ile tanıştım. Dediğine göre ejderha tarafından kalbim alındığı için ben artık bir Yükselmiş idim ve bir Yükselmiş olarak Vermund krallığını yönetmek benim hakkımdı. Ancak ufak bir sorun vardı.
Tahta yükselmeme engel olacak, kendisinin bir Yükselmiş olduğunu iddia eden sahte bir kral. Kendisi bunu Vermund halkına bildirmiş ve tahtımı gasp etmişti. Lord Brant, halkı kandırarak krallar gibi yaşayan bu sahtekarın ipliğini ortaya çıkarmak istiyordu. Bu sebepten bana yardım ediyor ve benim gerçek Yükselmiş olduğumu kanıtlamak için planlar yapıyordu. Benden de planlarının gerçekleşmesi için yardım talebinde bulunuyordu. Kendisine kafamın çok karışık olduğunu ve biraz zaman istediğimi söyledim. Çünkü bu yeni dünyayı tanımak ve keşfetmek istiyordum.
Kasabadan çıkmadan önce yoldaşım G ile beraber gerekli hazırlıkları yaptık. Kendi hazırlıklarımız dışında aklımda ekibi genişletmek vardı. Çünkü yaban hayatta bizi ne bekliyordu tahmin bile edemiyordum. Bu yüzden ne kadar çok destek olursa o kadar ekip için iyi olur diye düşündüm. Pawn Rift’e gittim ve büyüde ustalaşmış iki yoldaşı da ekibime kattım. Artık Vermund’dan ayrılıp maceraya atılabilirdik.
Yaban Hayatı
Vermund’dan ayrılmadan önce yaban hayat ile ilgili olarak ödevimi yapmıştım, dışarıda bolca düşman vardı ve herkes tarafından yaban hayatın tehlikeli olduğundan bahsediliyordu. Ayrıca özellikle akşam olduğunda çok dolaşmamız mümkünse güvenli bir yerde kamp kurmamız yine herkes tarafından tavsiye edildi.
Dışarıda karşılaştığımız ilk düşmanlar genellikle Goblinler, Kurtlar ve Harpyler oldu. Ancak bunların dışında büyük kuşlar, yaratıklar; hatta insan çeteleri de bu diyardaki canlı her şeyi öldürmeye ant içmiş gibiydi. Yabani hayat gerçekten çok tehlikeli. Fakat ilginç bir şekilde bu tehlikeyi sevmiş, bu uzun yolları kullananlar için hayatı daha güvenli hale getirmek birinci önceliğim edinmiştim. Kağnıların güvenli bir şekilde merkezlere yolculuk yapılabilmesi için yolların güvenliği sağlanmalıydım. Eğer bir gün bu diyarın kralı olacaksam, önce hizmetkarı nasıl olunur; öğrenmeliydim.
Yaban hayat konusunda kendime aldığım notlar arasında yoldaşlarımı hayatta tutmanın önemi var. Bir Yükselmiş’e hizmet etmeye yemin eden yoldaşlar, duygudan ve bir insanı insan yapan temel unsurlardan neredeyse yoksunlar. Örneğin derin sularda hayatta kalma gibi içgüdüleri yok. Bu yüzden hiçbir yoldaşımın suyun yakınlarında olmamasına özen gösteriyorum.
Bu zamana kadar sadık yoldaşım G’nin boğulduğuna şahit oldum. Kendisini bir Riftstone ile tekrar hizmetime aldım.
Bunların dışında birçok savaşta rakiplere karşı çevreyi kullanabileceğimizi de fark ettim. Hatta bir yoldaşımı veya bir düşmanı tutup fırlatarak, bir Yükselmiş olarak fiziksel gücümün ne kadar etkili olduğunu gördüm. Bu sayede farklı savaş taktikleri de geliştirdim ve yoldaşlarımla beraber uyguladım. Eminim ki bu yaban hayatta önümüze daha bir çok sürpriz ve yeni taktikler için fırsatlar çıkacaktır. Yaban hayatın derinliklerinde neler olacağını çok merak ediyorum.
Bir not da ekibime ayırmalıyım. Çünkü sadık savaşçılarım bana her zaman yardımcı oldu. O kadar zekice davrandılar ki, kendilerinin duygudan ya da temel mantıktan yoksun olduğunu göz ardı etmem gerekti. Bu kadim diyarda onlara Piyon (Pawn) diyorlar. Ancak davamda bana destek çıkarak benim için birer yoldaş oldular.
Yabani hayatta ekibimle beraber hem yolları düşmandan temizledik, hem de düşmanlar ile savaşarak deneyim kazandık. Hem bireysel olarak artık daha güçlüydüm hem de ekibim benim ile beraber güçlendi. Bu zaman zarfında burada geçirdiğimiz 2 gün sonunda bir karar daha almıştım. Vermund’a geri dönüp Brant ile konuşarak hakkım olan krallığı geri alacaktım. Çünkü ben bu yeni dünyayı çok sevdim ve bu dünya benim istediğim gibi olması için mücadeleye devam etmek istiyordum.
Taş duvarlar arasında siyaset…
Son dört gün tek bir düşman ile savaşmadan geçti. Doğru, krallığımı geri almayı istiyordum. Ancak siyaset için yaptığımız hamleler hep şehir içinde düşman ile savaşmadan geçen aksiyonlardan ibaret oldu.
Bir yandan da yaban hayat kadar net değil şehir hayatı…Bazı görevleri yapmak için gerçekten çok uğraşmak gerekti. Bazılarına ise sırt çevirdim ve bu süreçte zamanın ne kadar hızlı akıp gittiğini de göremedim. Dolayısıyla yapmam gereken bazı görevlerde artık bana ihtiyaç duyulmadığını ve görevleri yapamayacağımı fark ettim. Yine de yeni hayatımın yoluma atacağı tehlike ve tuzaklara göğüs germeye hazırım.
Dragon’s Dogma 2 ve Şahane Açık Dünyası
Capcom tarafından geliştirilen Dragon’s Dogma serisinin ikinci halkası oyun dünyasında bomba etkisi yarattı. Oyunun neden bu kadar ses getirdiğini yarattığı dünyada birkaç saat geçirince anlayacaksınız. Dragon’s Dogma 2 her oyuncuya tamamen farklı bir deneyim yaşatıyor. Kendine has piyon (pawn) sisteminin çok iyi çalışması sayesinde, kendinizi hiç yalnız hissetmediğiniz şahane bir tecrübeye kapı açıyor.
Dragon’s Dogma 2’de sizden bağımsız olarak varolduğunu bildiğiniz dünyanın verdiği tepkilere hep şaşıracaksınız. Dünya kararlarınız ve aksiyonlarınız sonrasında gözle görülür değişimlerden geçtiği için sizi her saat kendine bağlayacak.
Mikro ödeme unsurları ile oyuncudan tepki çekmesi, çeşitli performans sorunları ve birtakım tempo problemlerine rağmen Dragon’s Dogma 2’ye bayıldım.
Her şeyden önce Dragon’s Dogma 2 aksiyon mekanikleriyle inanılmaz keyifli bir deneyim sunuyor. Piyon sistemi sayesinde girdiğiniz her çatışma sekansı birbirinden farklı bir tecrübe yaratma şansına sahip. Burada tamamen oyuncuya kalmış bir ihtimaller senaryosu var. İsterseniz savaşta geri durarak piyonlarınıza destek olun, isterseniz rakip ile göğüs göğüse mücadeleye girin. Tüm ihtimaller yüksek çevre etkileşimi, başarılı piyon sistemi ve keyifli aksiyon mekanikleri ile iç içe geçiyor.
Mutlak Oyuncu Özgürlüğü
Burada mutlak oyuncu özgürlüğünün altını çizmek gerek. Dragon’s Dogma 2’de gerçekten sizi hep şaşırtacak pek çok ilginç aksiyon sahnesine denk gelebilirsiniz. Bu her ne kadar heyecan verici gelse de elbette dezavantajları da var.
Bu denli sınır tanımayan bir oyuncu özgürlüğünü teknik olarak desteklemek güç. Dolayısıyla Dragon’s Dogma 2’de de çeşitli teknik pürüzler var. Güncellemeler ile büyük oranda çözüleceğini umut ediyor olsam da bu tür sorunların oyunun DNA’sında yer aldığını düşünüyorum. Bu kadar üst düzey oyuncu özgürlüğü vadetmek, teknik tarafta yetersizlikler ile çakışabiliyor.
Oyunu oynarken sık sık yaşadığım bir histen bahsetmet isterim. Oyunun ilk beş saatindfe sanki GTA 5 oynuyor gibi hissettim. Birbirinden neredeyse her açıdan farklı iki oyunun böylesine benzer bir deneyim sunması ilginç. Ancak ben hiç ana görev veya yan görev nedir bakmadan, doğrudan aksiyona ve dünyaya daldım.
GTA serisinin yıllardır sunduğu, ancak GTA 5’de pürüzsüz hale getirdiği “içinde dolaşmaktan sıkılmayacağınız açık dünya” hissi Dragon’s Dogma 2’de de var. Buradak isaf oyun hissiyatı bana hiç görev yapmadan takılabileceğimi anlattı.
Düşmanlar ile mücadele ederken sanki Elden Ring oynuyorum, ama farklı olarak yanımda üç kişi daha var gibi hissettim. Bununla beraber, düşman yapısı ve aksiyon sekansları ile beraber oyun bana soulslike elementlerini de gösterdi. Dragon’s Dogma 2’de oyunun şehir içi görevlerini yaparken bu kez Baldur’s Gate 3’den esintileri buram buram aldım.
Dragon’s Dogma 2 son yılların en iyi oyunlarından çok iyi dersler almış ve farklı hissiyatların birleştiği özgürlükçü bir formül bulmuş. Bu formülün içinde birçok oyuncunun beğendiği oynanış hissiyatları var. Ancak bu hem iyi hem de kötü bir durum.
Her ne kadar saatlerce oynayabileceğiniz ve içinde özgürce takılabileceğiniz bir dünya olsa da, her türün sevilen yönlerini barındırmak bir denge sorununa yol açmış. Mutlak oyuncu özgürlüğünü sevilen oynanış elementleriyle sunmak büyük iddia. Dragon’s Dogma 2 bunu tam olarak başaramamış olsa da kesinlikle çok yaklaşmış. Bu karışımı hem teknik olarak hem oyun bütünlüğü olarak sağlasaydı işte o zaman muhteşem bir oyun olurdu.
Dragon’s Dogma 2 İnceleme – Son Söz
Sonuç olarak DD2’in doğru yolda olduğunu düşünüyorum. Bundan sonrası Capcom için ve ekip için daha kolay olacak diye hissediyorum. İlk oyunda yapamadıklarını bu kez başardılar ve Dragon’s Dogma 2’nin niş oyunlar kervanından çıkmasını sağladılar. Kendine has anlarıyla şahane bir ün elde eden oyun, seriye yeni başlayanları ilk oyuna da itecektir. Tabii ki oyunun geniş ve karmaşık yapısı da tartışmaları beraberinde getiriyor.
Dragon’s Dogma 2 tamamen oyuncu deneyimin farklılığına ve zenginliğine bağlı bir ürün. Herkesin oyun deneyimi kelimenin tam anlamıyla “kendisine ait.” Bu yüzden son yıllarda alışık olmadığımız diklikte bir alışma eğrisi olacak. Ancak vadedilen bu mutlak özgürlük ile barışmalı ve oyunun peşini hemen bırakmamalısınız.
Kendi hikayeniz oluştuktan sonra oyunu değerlendirmeniz çok önemli. Benim için oyun bu yılın en iyilerinden biri olmayı başardı. Hatta 2024’ün ilk çeyreğinde Dragon’s Dogma 2 benim için Yılın Oyunu olmaya aday.
Olumlu
- Mutlak oyuncu özgürlüğü
- Şahane aksiyon mekanikleri
- Eşsiz Pawn sistemi
- Keşfi teşvik eden bölüm tasarımı
- Çatışmalardaki her an her şey olabilir hissi
Olumsuz
- Optimizasyon sorunları
- Teknik hatalar
- Bazı görevlerde hiç oyuncunun elinden tutmaması
- Tek save sistemi
Dragon’s Dogma 2 ve Mikro Ödeme Furyası
Dragon’s Dogma 2 hakkındaki tartışmaları yazının sonuna bırakmak istedim. Çünkü bir oyuncu olarak kişisel görüşüm oldukça net. Bu oyunu tartışmalardan uzak şekilde aksiyon, rol yapma ve açık dünya unsurlarını seven her oyuncunun deneyimlemesini öneriyorum.
Bunu da Capcom’un mikro ödeme formülünü tek oyunculu bir oyuna entegre etmiş olmasına rağmen söyleyebilirim. Çünkü Dragon’s Dogma 2’de saatler geçirmiş bir oyuncu olarak oyun deneyimimin hiçbir noktasında ödeme yapmak zorunda hissetmedim. Bununla birlikte bir satın alma ihtiyacı aklımın ucundan bile geçmedi.
Ancak bu yine de mikro ödemelerin tek oyunculu bir oyunda olmasının ne kadar rahatsız edici olduğunu söylememe engel değil. Dragon’s Dogma 2 her ne kadar oyun tasarımı gereği sizi satın almaya teşvik etmese de, oyuncuların bu noktadaki tepkisinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü oyun geliştiricileri buradan gelen tepkiler doğrultusunda tek oyunculu oyunlarda da mikro ödeme sistemlerini normalleştirebilir.
Sevgiler…